Hz. Meryem Ana Evi ile ilgili her türlü istek, eleştiri, öneri ve yorumlarınızı mesaj yazarak bize iletebilirsiniz.
Efes yakınlarındaki Meryem Ana Evi aslında iki kez keşfedilmiş ve her ikisinde de Emmerick’in vahiyleri temel alınmıştır. Birinci keşif, Alman köylü kadınının vahiylerini okuyarak etkilenen Fransız Rahip Abbé Gouyet’in (†1899), Paris’ten İzmir’e Meryem’in Efes dağlarındaki evini aramak için yolculuğa çıkmaya karar vermesiyle bşladı.
1881 yılında İzmir’e ulaşan Abbé Gouyet, emek verdiği araştırmalarının ardından, mistik kadının tanımına uygun bir yer ve ev keşfetmeyi başardı, ancak keşif haberi, Gouyet’in Efes dağlarında Meryem’e ait olduğu iddia edilen bir ev bulduğunu açıkladığı bir çalışma haricinde hiçbir sonuç getirmedi (ABBẾ GOUYET, Découverte dans la montagne d’Ephèese de la Maison où la S.te Vierge est, Paris, 1898).
Meryem Ana Evi’ne dair ikinci keşif, bir manastırın kayıtlarında anlatılan bir olaya dayanır. Bir gün, İzmir Fransız Hastanesi’nde “Meryem’in Hayatı” adlı kitabın ilgili bölümü topluca okunurken, Efes’teki eve dair ayrıntılar, aynı yerde görev yapan Caritas Kızları’nın müdiresi Rahibe Maria de Mandat Grancey’in dikkatini çeker. İzmir Sacre Cœur Koleji’nde öğretmenlik yapan ve ayin yönetmek için hastaneye gelen Lazarist Peder Jung ve Peder Poulin’den söz konusu “Vahiylerin” doğru olup olmadığını araştırmalarını ister.
Bazı ilk araştırmalardan sonra, 29 Temmuz 1891’de Jung ve Poulin, Şirince adı verilen Yunan Ortodoks küçük bir köyün sakinleri tarafından her yıl hac merkezi olarak ziyaret edilen ve Emmerick tarafından tarif edilen evi bulduklarına kesin gözüyle bakarlar.
Peder Puolin, o günlerde olup bitenleri kayıtsızca ve biraz da eğlenerek anlatmaktadır: “Ekibin başına en ateşli muhalif olan Peder Jung çağrıldı. O da yanına kendisi gibi 1870 savaşlarından dönmüş olan ve Emmerick’in vahiylerine kuşkuyla bakan başka bir din adamını aldı. Bagajların taşınması için de yardımcı olarak bir demiryolu görevlisi buldu. Emmerick’in açıklamalarının asılsız olduğu iddiasıyla zavallı bir hayalperestin hayal kurmasından kaynaklanan bu sorunu kesin surette çözmek için dağı incelemeye karar vererek yola koyuldular. Hâlbuki… Aziz Yusuf’a adanmış, Azize Martha Bayramı’na denk gelen 29 Temmuz 1891 Çarşamba günü bu küçük grup, elde pusula, kitabın işaret ettiği yöne doğru ilerlediler ve dağ ile karşılaştılar. Araştırmacılar sabah saat 11’e doğru bir açık alana vardılar. Orada zahmetler içinde tütünle uğraşan birkaç kadın gördüler. Eğer başka koşullar altında olsalardı bu yükseklikteki bir tarlada çalışanları görmek dikkatlerini çekebilirdi. Oysa o saatte, yorgunluktan ve güneşten perişan olmuş ve bitkin bir halde hep bir ağızdan ‘nerò, nerò’ (su, su…”) diye bağırdılar. Kadınlar ‘Hiç suyumuz hiç kalmadı. Ama manastıra inerseniz bulursunuz’ cevabını verdiler. On dakikalık bir uzaklıkta bulunan küçük bir ormanı elleriyle işaret ettiler. Kafile derhal o yöne doğru hareket etti. Devam eden araştırmacılar, su kaynağının yanı başında, ağaçlar altında yarı saklı bir evin, daha doğrusu bir kilisenin kalıntılarını görünce hayretlerini ifade etmekten kendilerini alamadılar.” (Egidio PICUCCI, Efes-Selçuk’taki Meryem Ana Evi, İstanbul 1990, ss. 25-28).
Hz. Meryem Ana Evi ile ilgili her türlü istek, eleştiri, öneri ve yorumlarınızı mesaj yazarak bize iletebilirsiniz.